1 Ocak 2014 Çarşamba

ŞERH- Ferhat SÜRMELİ

GAZEL -1
[mef’ûlü / mefâ’îlün / mef’ûlü / mefâ’îlün]

1 ‘Aşkıñla hevâlandım bî-lâneligim gel gör
Yanmakda firâkıñla pervâneligim gel gör

2 Ben böyle tek ü tenhâ sen gayr ile ülfetde
‘Akl u dil ü cânımla bîgâneligim gel gör

3 Yıkdıñsa da cevriñle ma’mûr edegör yap yap
Ey künc-i diliñ genci vîrâneligim gel gör

4 Peymâne-be-kef sâkî bu bezme ayagıñ bas
Câm-ı mey-i ‘aşkıñla mestâneligim gel gör

5 Ben Vehbî-i pâ-mâlim hayret-zede vü lâlim
Bâzîçe-i etfâlim dîvâneligim gel gör

ŞERH

‘Aşkıñla hevâlandım bî-lâneligim gel gör
Yanmakda firâkıñla pervâneligim gel gör”
Kelimeler:
-  lâne= Yuva
- hevâ = heves, istek, arzu; sevgi; hoşlanma

­Kurallı Cümle= “Aşkınla hevâlandım, bî-lâneligim gel gör. Firâkınla pervâneliğim yanmakta, gel gör.”
Günümüz türkçesi: aşkınla havalandım, yuvasız kaldım gel gör. Ayrılığınla pervane gibi kanatlarım yanmakta gel de gör…
Örnek beyitler:
Çememde bülbülân bulmazdı lâne
Gül olmuşdu gurâba âşiyâne”

Beyitte dikkatimizi çeken en önemli  kelimelerden ilki „hevâlandım“ kelimesidir. Bu kelime iki anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Ilk anlamı kanatlanıp uçarak havalanmak anlamıdır ki bu anlam doğultusunda pervane kelimesi ile bir tenasüp söz konusudur. Kelimenin diğer anlamı yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi arzu ve istektir. Bu anlam göz önünde bulundurulduğunda şair aşkının arzusuna hevesine kapıldım mecnun oldum ve evsiz yuvasız kaldım anlamına ulaşılmaktadır. Bu durum zihinlerimizde var olan Kays kıssasını bizlere hatırlatmaktadır.
Ayrılık bütün aşıkların canını yakan birşeydir. Ikinci mısrada aşik, sevgilinin ayrılığıyla pervaneliğinin yandığını ifade etmektedir. Burada şem‘ u pervane ilişkisi mazmununa atıfta bulunulmuştur. Bilindiği üzre pervane kendini ateşeatar, önce kanatları yanar daha sonra canını verir. Bu anlam göz önünde bulundurulduğunda ilk mısrada söylenen yuvasızım ve havalandım kelimeleri daha anlamlı gelmektedir zira kanatları yanan bir pervane yuvasız kalmıştır, bir daha yuvasına dönme ihtimali yoktur…

Bes ki hicranındadır hasiyyet-i kat'-i hayat 
Ol hayat ehline hayranem ki hicranındadır
 Fuzûlî


Ben böyle tek ü tenhâ sen gayr ile ülfetde
‘Akl u dil ü cânımla bîgâneligim gel gör”


Kelimeler =

Bî- gâne: . kayıtsız, ilgisiz. 2. yabancı. 3. tas. dünyâ ile ilgisini kesmiş olan.

Günümüz Türkçesi : ben böyle tek başıma yalnız iken sen başkalarıyla buluşmalardasın, aklım gönlüm ve canımla dünyadan nasıl koptuğumu gel de gör.

Örnek beyitler:

“Zülfüñe kondurmayıp mürg-i dil-i âvâreyi
Böyle mânend-i Hümâ bî-lâne etdiñ sen beni”
Vehbî


  Bu beyitte divan edebiyatının belki en çok kullanılan mazmunlarından biri olan sevgilinin ağyar ile ülfeti ve âşığa bîgâneliği mazmunu işlenmiştir. “lebi yâkut lemsi âteş gonca femler görmüşüz/yâre derd ağyâre dermân çok sanemler görmüşüz” (Öksüz V.)
  Tenha ve ülfet kelimeleri arasında bir tezatlık vardır bu sanat beyite heyecan ve gerilim katmaktadır. Sevgilinin ağyar ile ülfette olması âşığın aklı, gönlü ve cânıyla bu dünyadan soğumasına kopmasına neden olmaktadır.
 İkinci mısradaki bîgânelik kelimesi de aslında sevgilinin âşığa karşı durumunu ifade etmektedir.
  Gazelin redifi olan “gel gör” hem bir yalvarma ifadesi hem de inanmıyorsan gel bak dediğim gibi mi yoksa değil mi? anlamı taşımaktadır. Aşık sürekli arz-ı hâl etmektedir fakat sevgili buna inanmayacaktır. Onun için eğer dediklerime inanmıyorsan, yalan söylediğimi düşünüyorsan gel de gör demektedir. Bu deyişi beyitlerin sonunda söylemesi de kuvvetli olan isteğin bu olduğunu göstermektedir zira en önemli şeyler en sonda söylenir. İkinci anlam olan yalvarma anlamı şu şekildedir ki; aşık sevgilinin kendisine karşı pervasız ve ilgisi olmasını hazmedememekte ve “ne olursun gel, beni gör, başkasına gitme, başkasını görme, sadece beni gör “ demektedir. Bu bir aşığın en saf haykırışı ve isteğidir.




“Yıkdıñsa da cevriñle ma’mûr edegör yap yap
Ey künc-i diliñ genci vîrâneligim gel gör”
Kurallı Cümle=Ey künc-i dilin genci,cevrinle  yıkdınsa da ma’mûr edegör yap yap, vîrâneliğim gel gör.
 Günümüz türkçesi :  ey gönül köşesinin hazinesi; sen beni zulmünle yıktıysan da tekrar yap, gel de benim viraneliğimi harab olmuşluğumu gör.

 Sevgili aşığa ettiği cefa ve zulüm ile aşığın dünyasını yıkar, onu evsiz barkısız bırakır, dâr-ı dünyayı ona zindan eder, fakat beyitte de görüldüğü üzre aşık yıkıldıysa da bu yıkıntıdan yeniden mâ’mur olması, sevgilinin bir tek sözüne veya bakışına bağlıdır. Ilk mısranın sonudaki  “yap“ kelimesinin iki kere tekrarlanması; aşığın isteğinin ne kadar kuvvetli olduğunu vurgulamaktadır zira ikilemeler anlamı kuvvetlendirmek için kullanılır. Bunun yanında okunuş sırasında veznin de bir getirisi olarak bu ikilemenin hızlıca okunması, aşığın sabırsızlığını ifade etmekte ve gözlerde sabırsız bir çocuğun annesine ısrarını canlandırmaktadır. Yani aşık sevgiliden gelecek bir işaret hususiyetinde hem çok sabırsız hem de çok isteklidir.

 Ikinci mısrada kelimelerin hemen hemen tamamı birbirine tenasüp ilgisiyle bağlıdır.  “sözün hasın cânım dinle sen dîvâneden, zîrâ kenz-i hâfiler zuhr eder vîrâneden“…
Bilindiği gibi hazineler viranelerde bulunur. Bu viraneler harabe olmuş vaziyettedirler. Işte en kıymetli hazinelerin bu türden harabelerin köşesinde çıkacağını okuyucuya söylemeye çalışan şair bir yandan da sevgilinin, onun gönlünü yıkıp viraneye çevirmesinden dolayı kendi gönlünde sevgilinin hazine olarak yer ettiğini söylemektedir.


Peymâne-be-kef sâkî bu bezme ayagıñ bas
Câm-ı mey-i ‘aşkıñla mestâneligim gel gör”

Kurallı Cümle= sâki, bu bezme peymâne be-kef ayağın bas, câm-ı mey-i aşkınla mestaneliğim gel gör

Ey saki, bezmimize şarap bardağı avucunda ayağını bas, aşkının şarabının kadehiyle nasıl mest olduğumu gel gör…

Burada saki sevgilidir. Buna benzer bir beyit de şudur:

Bir elinde gül, bir elde câm geldin sâkıyâ
Kangısın alsam, gülü, yâhut ki câmı, yâ seni?”
 Beytin genelinde bir şarap mazmunu göze çarpmaktadır. Kullanılan kelimeler bu anlamı desteklemek için özenle seçilmiş kelimelerdir ve bu yönüyle peymane, saki, bezm, ayak, cam, mey, mestanelik gibi kelimeler birbirleriyle tenasüp ilgisi içerisindedirler. Bu durum beyiti sanatlarla örülmüş kuvvetli anlam katmanlarına sahip başarılı bir beyit yapmaktadır…
 Aşığın halinden aşık, dertlinin elinden dertli, ser-hoşun halinden ser-hoş anlar. Sevgilinin aşığı anlaması için aşığın bulunduğu bezme ayak basması gerekmektedir.


“Ben Vehbî-i pâ-mâlim hayret-zede vü lâlim
Bâzîçe-i etfâlim dîvâneligim gel gör”


Günümüz Türkçesi: ben ayakları altına alınmış olan Vehbî’yim, hayrete düşmüş ve lâl (dilsiz) olmuşum, çocuk oyuncağı olmuşum, gel de divaneliğimi gör.

Beyitte şair kendini tarif etmektedir. Ne kadar müşkül bir hâl içerisinde olduğunu gözler önüne sermekte olan şair kendinin çocuk oyuncağı haline geldiğini aşağılandığını ayaklar altına alınıp çiğnendiğini dilsiz ve divane olduğunu söylüyor.


GAZEL-2
[mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün]

1 Demişdim bûy-ı hattıñ şemm edip müşg-i Hatâ'dır bu
Meger ‘anber imiş bildim ki ta’bîr-i hatâdır bu

2 Rakîb-i bed-likâya yer verirsin kendi yanıñda
Ne hercâyîsin insâf et ne tavr-ı nâbe-câdır bu

3 Görüp çîn-i cebînin zâhidiñ nakş-ı hasîr-âsâ
Dedim sıklet zemîninde döşenmiş bûriyâdır bu

4 Gehî eşk-i revân geh bâd-ı âh ile döner gerdûn
Hebâ-yı dâne-i ‘ömr etmege bir âsiyâdır bu

5 Niçün bîhûde hâsid reşk eder güftâr-ı Vehbî'ye
‘Aceb bilmez mi kim kesbî degil dâd-ı Hudâ'dır bu

ŞERH

Kelimeler :
hercâî : kararsız, sebatsız
nâbe cân : cansız
hasîr: fersiz
-âsâ: gibi
Cebîn: korkak ürkek yüreksiz
Bûriyâ: hasır
Sıklet: gıcıklık, ağırlık
Âsiyâ: su değirmeni
Reşk: kıskanma uyandıran
Güftâr: söz söyleyen kelam eden
Dâd : hak doğruluk        Çîn-i cebîn: alın buruşukluğu
Demişdim bûy-ı hattıñ şemm edip müşg-i Hatâ'dır bu
Meger ‘anber imiş bildim ki ta’bîr-i hatâdır bu”

Kurallı Cümle = buy-ı hattın şemm edip bu müşg-i Hatâ’dır demiştim, meğer anber imiş bu bildim ki ta’bir-i hatadır.
Günümüz Türkçesi : saçlarının kokusunu koklayıp bu Hıtâ ülkesinin müskidir demiştim, meğerse bu koku anber kokusuymuş anladım ki benim tahminim hatalı bir tahminmiş.
 “Çîn-i zülfün miske benzettim hıtasın bilmedim
  Key perîşân söyledim bu yüz karasın bilmedim” Ahmet PAŞA
Bu beyitte çizilen tablo, aşığın sevgilinin hattının kokusunu alıp bu kokuyu Çin’in Hıtâ bölgesinde bulunan misk kokusuna benzetmiş olması fakat bu ta’birin yanlış olduğunu fark edip kokunun aslında anber kokusu olduğunu anlamasıdır.
  Beyitte bûy, şemm, müşg-i Hatâ, anber kelimeleri arasında tenasüp ilgisi kurulmuştur. Ayrıca ilk beyitteki Hatâ ve ikinci beyitteki Hata kelimeleri için Şibh-i iştikâk sanatı vardır diyebiliriz.



Rakîb-i bed-likâya yer verirsin kendi yanıñda
Ne hercâyîsin insâf et ne tavr-ı nâbe-câdır bu”

Kurallı Cümle = rakib-i bed likaya kendi yanında yer verirsin, ne hercayisin, insaf et, ne tavr-ı nâbecândır bu.

Günümüz Türkçesi : o kötü yüzlü rakibime sen kendi yanında yer verirsin, ey sevgili sen ne kadar sebatsızsın insaf et bu ne kadar da ruhsuz, cansız bir tavırdır…

 Sevgili her zaman olduğu gibi aşığa hiç yüz vermezken onu kendinden uzak tutarken, ağyare karşı acımasız değildir bilakis ağyarı her zaman yanında tutar. Bunu gören ya da duyan aşık bu duruma çok bozulur, bazen kızar, bazen sitem eder fakat tepkisini muhakkak belli eder.
  Bu beyitte ilk mısrada sevgilinin ağyare yani rakibe kendi yanında yer verdiğini söyleyen şair ikinci mısrada sevgiliye yarı kızar yarı yalvarır bir şekilde tepkisini belli ediyor. 
 Ey sevgili, sen ne kadar da hercayisin bu yaptığın hiç insanlığa sığar mı? bu yaptığın ne kadar yanlış bir şeydir ne olur insaf et tarzında sözler söylemektedir hem üzüntüsünü hem öfkesini belli etmektedir.



“Görüp çîn-i cebînin zâhidiñ nakş-ı hasîr-âsâ
Dedim sıklet zemîninde döşenmiş bûriyâdır bu”

Kurallı Cümle =zâhidin nakş-ı  hasîr-âsâ çîn-i cebinini görüp, sıklet zeminine döşenmiş bûriyâdır bu dedim.

Günümüz Türkçesi : zahidin fersiz güzel olmayan alın kırışıklığının şeklini görünce dedim ki bu olsa olsa ağır(nâhoş) bir zemine döşenmiş bir hasırdır bu.

 Aşığın en büyük düşmanı rakibidir, rakibi her fırsatta yerer onu aşağılar bazen kelp yerine koyar bazen insanlıktan çıkarır onu türlü suçlarla itham eder ve hoş olmayan şeylere benzetir.
 Bu beyitte de rakibi aşağılar nitelikte bir benzetmeden yola çıkılarak kurgu yapılmıştır. Aşığa görünen şey aslında rakibin alın kırışıklığıdır, buradan rakibin yaşlı olduğu söylenebilir, fakat aşık bu alın kırışıklıklarını kötü bir zemine döşenmiş kötü bir hasıra benzetmektedir. Hasır denilen şey alelade işlenen yere serilen ve eskiden bazı otların birleştirilmesiyle oluşturulan kalitesi çok da iyi olmayan bir sergidir. Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle çok kaliteli ve görsel açıdan kullanıcının estetik yönüne hitab eden bazı hasırlar dokunur oldu fakat eskiden böyle bir şey mümkün değildi.


“Gehî eşk-i revân geh bâd-ı âh ile döner gerdûn
Hebâ-yı dâne-i ‘ömr etmege bir âsiyâdır bu”

Kurallı Cümle = gerdûn gehi eşk-i revan ile gehi bâd-ı ah ile döner,  bu heba-yı dâne-i ömr etmege bir asiyâdır.

Günümüz Türkçesi : gökyüzü kah akan yaşlarla kah çekilen ahların rüzgarıyla döner, sanki bu durum bir tane olan ömrü heba etmek için düzenlenmiş bir su değirmenidir.
 
 Bu beyit benzetmeler üzerine kurulmuştur.  Gökyüzünün dönen bir su değirmenine benzeten aşık kuvvetli bir teşbih ve mübalağa yapmaktadır. İkinci mısrada feleği bir su dolabına benzeten aşık, su dolabının dönmesi için gerekli olan su ve rüzgarı da yine kendinde bulmaktadır. Su, aşığın akan gözyaşı iken, su dolabının dönmesi için gerekli olan rüzgar da yine aşığın âhınin rüzgarıdır diyor.
 Hebâ-yı dâne-i ‘ömr diyerek ömrün bir tane olduğuna ve kıymetli olduğuna deyinen şair; bu kıymetli ömrü bir âsiyâ ile heba ettiğini söylemektedir.




“Niçün bîhûde hâsid reşk eder güftâr-ı Vehbî'ye
‘Aceb bilmez mi kim kesbî degil dâd-ı Hudâ'dır bu”

Kurallı Cümle = Bîhûde hâsid  güftâr-ı Vehbî'ye niçün reşk eder? Aceb bilmez mi ki kesbî değil, dâd-ı hudâdır bu.

Günümüz Türkçesi : hased eden rakib acaba neden böyle sözler söyleyen Vehbî’yi kıskanır? Bilmez mi ki bu sözler Allah vergisidir Vehbî’nin kendi kârı değildir.

 Gazellerde şairin mahlasının geçtiği beyitler genellikle övgü içerikli olur. Bu beyitte de Vehbî; sanki bir başkası ona söylediği sözlerin güzelliğinden dolayı hased ediyor, onu kıskanıyormuş gibi bir hava yaratıyor fakat bu sözleri söyleme gücünün Allah tarafından Vehbî’ye lütfedildiğini söylüyor.
 Hâsid ve reşk kelimeleri arasında anlamca bir yakınlık vardır. Kıskanan yani reşk eden kişi hased etmiş olur.
Vehbî bu beyitte kendini soyutlamış yani tecrîd sanatı yapmıştır.





GAZEL-3
[mef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün]

1 Bî-çâre göñlümü saña verdimse cânım al
Redd etmeyip meded anı ey bî-amânım al

2 Bârî selâmım almaz iseñ gördügüñ zamân
Bir nazra ile hâtırım ey dil-sitânım al

3 Kâlâ-yı rûy-ı aliñe dil çıkdı müşterî
Reng etme anı ver baña nakd-i revânım al

4 Tîr-i cefâya sîne-i agyârı kıl hedef
‘Uşşâkıñ intikâmını kaşı kemânım al

5 Lutf eyleyip de Vehbî-i pîriñ du’âsını
Ey pîr olası tâze-resîde civânım al
ŞERH


“Bî-çare gönlümü sana verdimse cânım al
Redd etmeyip meded  anı ey bî-emanım al”

Kurallı Cümle =ey cânım, bî emânım, meded; sana bî-çâre gönlümü verdimse anı reddetmeyip al

Günümüz Türkçesi:  ey amansız sevgili ;sana bîçâre gönlümü verdiysem, meded kıl onu reddetme al.

“Yoluna cânâ revân etsem gerek cânım dedim. 
Yüzüme bin hışm ile baktı dedi cânın mı var” Zâti

“Derd-i aşkın devâsı kâbil-i dermân değil
Terk-i cân derler bu derdin mu’teber dermanına”

 Sevgilinin, yani mâşukun en önemli hususiyetlerinden biri, eskilerin söyleyişiyle “müstağnî” olmasıdır. Mâşuk; her ne olursa olsun âşıktan gelen bir şeye asla tenezzül etmez hatta tenezzül edip bir kerecik olsun yüzünü çevirip âşığına bakmaz. Buna karşılık aşık elinde avucunda her ne varsa sevgilinin yoluna reva etmek ister.
“verseler mülk-i cihânın tâc u taht u devletin
Avnî kûyun terkin etmez başına sultan olup”  Fatih Sultan
 Görüldüğü üzere âşık her şeyini sevgilinin yoluna feda etmek istediği gibi, kendisine verilen her türlü malı mülkü elinin tersiyle reddeder ve sevgilinin yolunu seçer. Hatta bu konuda çok daha iddalı söyleyişlere sahip olan, sevgilinin köyünün köpekleriyle hırıldaşmayı, cihana sultan olmaya tercih eden bazı şairlerimiz vardır.
 Bu kültürü anlamak için şu beyitlere kulak vermek gerekir;
“Ben gelmedim kavga icin, benim işim sevgi icin,
Dost evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim" Yûnus Emre

"Sanman ki taleb-i devlet-ü cah etmeye geldik
Biz aleme bir yar için âh etmeye geldik."

 Bu kültüre uzak olan bir insan için şairlerimizin bu tarz beyitleri anlaşılmaz gelebilir lakin şaşırmamak gerekir. Dünyaya geliş sebebini aşk olarak belleyen bir insan için aşktan öte bir şey yoktur, aşkın önüne geçecek bir şey de yoktur.
 Söz konusu şerh edilen beyitte âşık, mâşuka çaresiz gönlünü sunmaktadır. Mâşukun istiğna ederek âşığın gönlünü almayacağı âşikârdır. Bundan dolayı sanki yalvarır gibi “reddetme, biraz düşün” demektedir. Mısranın sonunda geçen ve veznin de yardımıyla kuvvetlice bastırılan “al” sözcüğü sanki sevgiliye dikte edilmek istenen bir duyguyu desteklemektedir.
 “bî-çâre, redd, meded” kelimeleri arasında tenâsüp kurulmuştur.


“Bârî selâmım almaz iseñ gördügüñ zamân
Bir nazra ile hâtırım ey dil-sitânım al”

Kurallı Cümle = ey dil-sitânım; gördüğün zaman selamım almaz isen bari bir nazra ile hâtırım al.

Günümüz Türkçesi: ey gönül alan sevgili, beni gördüğün zaman selamımı almıyorsun, bari bir kerecik bak da hatırımı al.
Gâlibâ bir hades etmiş ki telâş ile çıkıp
Yıkılıp gitdi hemân saga sola verdi selâm”
“Mektûb u selâmıñla olur mu mütesellî
Dîdârıña hasret-keş iken Vehbî-i müştâk”
“Eliñ koy gögsüñe bârî uzakdan merhabâlarla
Selâma muntazır bu nâ-tüvân el arkası yerde”
 Bu beyitin, okuyucunun gözünde canlandırdığı şey; sürekli selam veren ya da gönderen bir âşığa karşı, sürekli müstağni olan bir sevgilidir. İslam dînine göre selam vermek vâcib iken, verilen o selamı almak farzdır. Verilen bir selamı karşılıksız bırakmak, almamak ancak gönül kırıcı, müstağni insanların işidir. 
 Selamının alınmamasına rağmen âşık küsmemekte, bilakis “tamam selamımı almıyorsun, bu beni çok kırıyor, incitiyor, bâri bir kerecik bak da gönlümü al” demeye getiriyor. Bu ancak aşkı gururdan çok yukarıda gören bir anlayışın ürünü olabilir. Günümüz şairlerinin söylediği gibi “ aşkın gururu olmaz, olamaz”.

“Kâlâ-yı rûy-ı aliñe dil çıkdı müşterî
Reng etme anı ver baña nakd-i revânım al”

Kelimeler:
Kâlâ= kumaş
Rûy= yüz, çehre
Reng= hile
Revân= yürüyen, giden, akan
Kurallı Cümle =dil kâlâ-yı rûy-ı âlîne müşteri çıkdı, reng etme, anı bana ver, nakd-i revânım al.

Günümüz Türkçesi; Gönlüm; senin yüce çehrenin kumaşına müşteri çıktı, hile etme, onu bana ver, karşılığında istersen nakd-i revanımı (ömür) al.
Örnek beyitler :

“Beñzer ruh-ı hûbânına her vech ile gûyâ
Sad reng ile bûyâ gül-i zîba-yı Edirne”
“Gül gibi hande-i lebi tasvîr-i gonçeye
Reng-i neşât-ı zindegî-i câvidân verir”
“Rûy-ı cemîl-i şâhid-i ma’nâya fikrimiñ
Rengîn edâsı gâze gibi hüsn ü ân verir”
“Sad nevbahâr gelse de bu rûzgârda
Berg-i gül-i ümmîdime reng-i hazân verir”
“Degil kavs-i kuzah tahsîn ile çarh etmiş âvîze
Ser-i bâmında bir kâlâ-yı reng-âmîz-i nev-îcâd”
“Cezbe-i ‘aşk u hevâ ‘âşıka çok reng eyler
Vechi var zerd ü nizâr olsa eger kâhrübâ”
“Misâl-i gerden-i dilber ki hûn-ı ‘âşık içmişdir
Açar reng-i şarâbı perde-i nâzükter-i mînâ”

“Kim dimâg eyler gülüñ rengînî-i ruhsârına
Rûy-ı aliñ verd-i ahmerden de bûyâdır baña”
“Kadeh o dest-i muhannâda başka renge girip
Bu gûne oldu dü-bâlâ hizâb içinde hizâb”
“Vasf-ı la’linde dü-yek ebyât-ı şîrînim yine
Bûselikde beste baglanmış ne rengîn güftedir”
“Nedir ol reng-i ‘akîki bu Süheylî kadehiñ
Sâkiyâ cevher-i mey yohsa Yemen'den mi gelir”
“Bâg-ı tab’ımdan bu rengîn nazmım ey Vehbî yine
Tâze kopmuş nev-şüküfte dil-küşâ gül-destedir”
“Hem sâkî vü hem mutrib-i rengîn negamım var
Mahbûb ile mey içmeden özge ne gamım var”
“Bî-ser ü pâdır felek gûyâ arar ol dilberi
Bir tarafdan âfitâb u bir tarafdan Müşterî”
“Felekler müşterî ol nûra cümle nakd-i encümle
Ki es’âdı şeref-bahşende-i çeşm-i Süreyyâ'dır (Vehbî)

“Rengi yâkut lemsi âteş gonca femler görmüşüz
Yâre derd ağyâre dermân çok samenler görmüşüz” Veysel Öksüz

 Renk kelimesinin bilinen anlamı dışında bir de hile anlamı vardır. Şairler îham-ı tenasüp sanatından yararlanarak kimi zaman söyleyeceklerini ikinci anlamı kullanarak söylerler.
 Bu beyitte aşığın gönlü, maşukun yüce yüz kumaşına yani bir istiare ile sevgilinin kendisine tâlib olmuştur.  Beyitin genelinde Pazar-alışveriş  sözcükleri vardır. Sevgilinin yüz kumaşına talib olan sevgili bu talebini vermesi karşılığında mâşuka sürmekte olan hayatını vereceğini söylüyor.
 Kâla , müşteri, nakd kelimelerinin arasında tenasüp vardır, bunun yanında kâlâ- reng ve müşteri- nakd kelimeleri arasında müretteb leff-ü neşr vardır. Müretteb olmasının sebebi, aşığın bu pazarlığı karışıklıktan kurtarması, gayet kolay, anlaşılır ve sehil bir pazarlık olmasını istemesinden doğar.
 Renk kelimesinin hile anlamı göz önünde bulundurulursa, aşığın alışveriş- pazarlık içerisinde hile yapılması meselesine atıfta bulunulduğu anlaşılır.
“Tîr-i cefâya sîne-i agyârı kıl hedef
‘Uşşâkıñ intikâmını kaşı kemânım al”

Kurallı Cümle = ey kaşı kemânım; sîne-i ağyârı tîr-i cefâya hedef kıl, uşşakın intikamın al

Günümüz Türkçesi; ey keman kaşlı sevgili, ağyarın sinesini cefa okunun hedefi yap ve aşıklarının intikamını onlardan al.



“Hedef-i tîr-i sitem eyledi Tâtâr beni
İntikâm almaga ‘azm eyleyip ol kavm-i li’âm”
“Derûnum zahm-ber-zahm oldu tîr-i cevr-i gerdûndan
Hedef etdi kazâ ben nâ-tüvânı ta’n-ı hussâda”

“Hedef-veş sînemi açsam ‘aceb mi pîşgâhında
Kemân ebrûsuna müjgân-ı ser-tîzin hadeng etmiş”

“Esbâb-ı tecemmül hedef-i tîr-i nazardır
Vehbî olagör hırka-i peşmînede mahfûz” (Vehbî)

 Divan edebiyatı geleneği içerisinde sevgilinin kaşı yay, kirpikleri ok, aşığın sinesi de hedef olarak tasvir edilmiştir. Sevgilinin aşığa her bir bakışında, aşığın sinesine bir ok fırlatılır. Aşık genelde sinesini siper eder ve sevgiliden gelen okları memnuniyetle kabul eder.

“Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Urma zahmı sineme peykân peykân üstüne” Râsih

  Vehbî’nin söz konusu beyitinde ise müstesna bir durum vardır. Bu beyitte sevgiliye seslenen aşık, cefâ oklarını ağyarın sinesine göndermesini ve aşıkların intikamını onlardan almasını söylüyor.   

   Burada geçen cefâ kelimesi önemlidir çünkü aşığın istediği şey sevgilinin ağyara bakması değil, onlara cefa çektirmesidir.

 Tîr- keman ve uşşak- ağyar kelimeleri arasında gayr-ı müretteb leff-ü neşr vardır. Ayrıca cefa ve intikam kelimeleri arasında da tenasüp vardır.

“Lutf eyleyip de Vehbî-i pîriñ du'âsını. 
Ey pîr olası tâze-resîde civânım al”

 Kelimeler=
Civân: genç
Resîde: yetişen
Pîr: yaşlı, ihtiyar
Du’â: 1. Allah'a yalvarma, niyaz. 2. birini çağırma, bir yere gönderme
Kurallı Cümle = ey pîr olası  tâze resîde civânım, lütf eyleyip de Vehbî-i pîrin duasını al.

Günümüz Türkçesi; ey pîr olası yeni yetişmiş genç sevgili;bir lütuf eyle de pîr Vehbî’nin duasını al.
Köhne şarâb ver baña tâze-be-tâze nev-be-nev
Tâzele keyfi sâkiyâ tâze-be-tâze nev-be-nev”
“Tıfl ise de o ‘işvekâr yokdur elimde ihtiyâr
Pîre civân imiş sezâ tâze-be-tâze nev-be-nev”
“Gonçe-misâl tâzeler sînede dâgı tâzeler
Sahn-ı çemende rû-nümâ tâze-be-tâze nev-be-nev”
“Mâ’ilim bir nev-nihâliñ tâze şeftâlûsuna
Bâg-ı dehriñ bakmazım âlûsuna bâlûsuna”
Vehbî bu beyitte sevgiliye bir beddua ederek hitab etmektedir. (?) Ey pîr olası, yaşlanası sevgili, lütfedip de benim gibi ihtiyar birinin duasını al. Dua’nın çağırma, davet anlamı göz önünde bulundurulursa şairin demek istediği şey şu şekilde olur:” ey sevgili gel lütfeyle benim gibi bir ihtiyarın davetini geri çevirme.”
 “Tâze- resîde civânım” ile sevgili kastedilmiş, istiare yapılmıştır. Pîr , taze- resîde ve civân kelimeleri bir arada kullanılarak tezatlık sağlanmış, beyitte heyecan yükseltilmiştir.





Gazel-4

[mefâ’ilün / fe’ilâtün / mefâ’ilün / fe’ilün]

1 Mey iç lebiñde görünsün şarâb içinde şarâb
Bu sûz-ı sîne ile dil kebâb içinde kebâb

2 Fünûn-ı şîvede nev-nüsha-i letâfetsin
Hatıñla mushaf-ı rûyuñ kitâb içinde kitâb

3 Edince girye gül-i rûy-ı hûn-feşânıñ içün
Göründü çeşm-i terimde gül-âb içinde gül-âb

4 Hevâ-yı zülfüñ ile âhım ebre peyveste
Semâda oldu hüveydâ sehâb içinde sehâb

5 Bizi firâka yakıp olma gayra germ-ülfet
Revâ mı dûzahiyân-veş ‘azâb içinde ‘azâb

6 Safâ-yı ‘âlem-i âbı çıkar temâşâya
Derûn-ı sâgar-ı meyden habâb içinde habâb

7 Kadeh o dest-i muhannâda başka renge girip
Bu gûne oldu dü-bâlâ hizâb içinde hizâb


8 Sü’âl-i zâhid-i har-tînet-i ‘alef-hâra
Verilse kâh revâdır cevâb içinde cevâb

9 Nazîre söyle deyü ehl-i nazma ey Vehbî
Kalemle eyle bu fasl-ı hitâb içinde hitâb

ŞERH



“ Mey iç lebiñde görünsün şarâb içinde şarâb
Bu sûz-ı sîne ile dil kebâb içinde kebâb”

Kurallı Cümle= Mey iç, lebinde şarâb içinde şarâb; bu sûz-ı sîne ile dil kebâb içinde kebâb görünsün.

Günümüz Türkçesi: ey sevgili, şarab iç ki senin dudakların şarab içinde varmış gibi görünsün, benim bağrımın ateşiyle de gönlüm kebab içinde kebab gibi görünsün.

= sûz-ı sîne: sine ateşi

“Kebâb olsa dil-i mâhî ‘aceb mi tâb-ı havfından
Bu şeb bahrî fişek basdırdı ‘aks-i mâhı deryâda”

“Kim içdi bezm-i cihânda şarâb-ı ikbâli
Tenûr-ı gamda dil-i zârı olmadıkça kebâb”

“Hûn-âbe-i sirişkle eyler şarâb bahs
Sûz-ı dilimle eylemesin mi kebâb bahs”

“Gam var göñülde elde şarâb olmuş olmamış
Biryân oldu sîne kebâb olmuş olmamış”

“Meclise tuzlu oturursa kebâbı ne ‘aceb
Münkir-i hakk-ı mürâ’ât-ı nemekdir bâde” ( Vehbî)

 Mey; divan edebiyatı içerisinde çokça kullanılan mazmunlar arasında yer alır. Divan şiiri, gerçek hayatta karşılaşılan ve ruh dünyasında yeri olan her türlü olayı, kavramı, bilgiyi geniş bir şekilde içerisine alır, üç dilin imkanlarından yararlanarak işler, zengin bir estetik değer katar ve kullanıma kazandırır. Ayrıca divan edebiyatı şairleri, doğada gördükleri reel unsurları; kendi zihinlerinde estetiğe büründürerek belirli edebi sanatlar ve muhayyileleri yardımıyla işlerler, en olmadık bir metaforu bile şiirselleştirebilirler. Mesela bir çiçeğin duruşu, güneşin batış şekli, çimenler, rüzgarın esişi, gözün bakışı vb. bunların hepsi normalde dışarıdan bakıldığında estetik değeri olmayan olgulardır fakat şair bu tarz doğal unsurları gelenek dairesi içerisinde işler ve bir sanat malzemesi yapar. Bunu yaparken doğal unsurların yapısına yani realiteye kesinlikle dokunmaz, realiteyi deforme etmez ve realiteyle asla çelişmez. Bundan dolayı rahatlıkla, divan edebiyatı realiteden kopuk değildir, bilakis realiteye dayanır diyebiliriz.
 Bu beyitte bahsedilen şey, kırmızı şarabın kırmızı dudaklar arasında görünüş şekli ve bu görünüşün aşığın bağrında zaten var olan yangını harlandırması sonucu aşığın gönlünün alacağı şekildir.
 Sevgilinin dudakları şarab da kırmızıdır dolayısıyla sevgili şarab içerken “şarab içinde şarab” görüntüsü oluşacaktır. Aşığın sinesi yanmış kebab olmuştur, gönlü de yandıktan sonra aşığın sinesinde “kebab içinde kebab” görüntüsü oluşacaktır.
 Beyitte mey ve şarab, suz-ı dil ve kebab kelimeleri arasında tenasüp vardır. 
 Kullanılan aruz kalıbının inişli çıkışlı yapısı, heyecan unsurlarını desteklemekle birlikte heyecanlı birinin bir olayı anlatırken ki nefes nefese kalışını göstermektedir.
 İçerisinde kebab geçen beyitlerin bir kısmında şarab kelimesinin geçmesi akla kebab yerken yanına şarab içilmesini getirmektedir, dolayısıyla bir yemek adetine değinildiğini de söylemek hata sayılmaz.

“ Fünûn-ı şîvede nev-nüsha-i letâfetsin
Hatıñla mushaf-ı rûyuñ kitâb içinde kitâb”

Kurallı Cümle=Fünûn-ı şivede nev-nüsha-i letafetsin. Hatınla mushaf-ı rûyun kitâb içinde kitâb(dır).

Günümüz Türkçesi: ey sevgili sen işve bilimlerinde yeni bir güzellik nüshasısın,  yüz sayfaların hatlarınla sanki kitap içinde kitap gibidir.


=fünûn-ı şive: işve, naz, eda bilimleri

 Örnek beyitler:
Kaddine derdi elif zülfüne lâm u feme mîm
Mushaf-ı hüsnünüñ esrârını bilse Râzî”

“Kitâb-ı hüsnünüñ ma’nâları cây-ı nazardır kim
Misâl-i nokta-i şek safha-i ruhsâre ben düşdü”

“Tetebbu’ eyleyip ahkâm-ı dehri ‘âkıbet buldum
Kitâb-ı cifr-i ‘aklîde bu vech üzre muharrerdir”

“Hattın görünce mug-beçe-i âteşîn-ruhuñ
Sandım Mecûs ile eder Ehl-i Kitâb bahs(Vehbî)
 
Beyitte dikkat çeken ilk husus, ilme dair kelimelerin kullanılmasıdır. “Fünûn, nüsha, mushaf, kitab, hat” kelimeleri ilim, yani medrese alanına dair kelimelerdir. Bu kelimeler arasında bir tenasüp vardır. Ayrıca bu kelimeler arasında leff-ü neşr sanatı mevcuttur.
 Şîve kelimesinin dil bilim ile ilgili kastedilmeyen anlamı göz önünde bulundurularak, beyitin ilmi yönü ile belki ilgi kurulabilir.
 Sevgilinin yüzü mushafa benzetilmektedir. Her bir yanak bir sayfa olarak ele alınırken yanakların üzerindeki ayva tüyleri de sanki o sayfalara yazılmış yazılar gibi kabul edilmektedir.
  Sevgilinin mushafa benzeyen yüzü, şair tarafından görülmemiş bir güzellik kitabına benzetilmektedir.

“Edince girye gül-i rûy-ı hûn-feşânıñ içün
Göründü çeşm-i terimde gül-âb içinde gül-âb”

Kurallı Cümle=Gül-i rûy-ı hûn-feşânın içün girye edince/ çeşm-i terimde gül-âb içinde gül-âb göründü.

= girye: ağlama
  hûn-feşân: kan saçan
çeşm-i ter: ıslak/ yaşlı göz

“Hevâ-yı zülfüñ ile âhım ebre peyveste
Semâda oldu hüveydâ sehâb içinde sehâb”

peyveste: ulaşmış, bitişik, daima
hüveyda: açık, apaçık, besbelli, aşikar
Sehab: bulut, karanlık

Kurallı Cümle=Âhım hevâ-yı zülfün ile ebre peyveste/ semâda sehâb içinde sehâb hüveydâ oldu.

Günümüz Türkçesi: saçlarının arzusu ile âhım bulutlara yetişti  ve gökyüzünde bulut içinde bulut âşikâr oldu, göründü.

 Sevgiliye dair her şey âşığa âh ettirir. Âh; aşığın rahatlamak için başvurduğu yöntemlerden biridir. Firkatten hicrandan en bunaldığı anlarda âşık bir âh çeker ve bir nebze olsun rahatlar. Çektiği âh gökyüzüne yetişir kimi zaman gökyüzünü de aşar felekte delikler meydana getirir, işte geceleri dünyaya sızan ışıklar, aşığın âhları tarafından delinen gökyüzünden sızan ışıklardır.
 Bu beyitte sevgilinin saçlarının aşıkta uyandırdığı arzu âşığa âh ettirmiştir. Âşığın âhı gökyüzündeki bulutlara yetişmiş ve  bir buluta benzeyen âh ile gökyüzündeki gerçek bulut; bulut içinde bulut varmış gibi bir görüntü meydana getirmiştir.
 Hevâ kelimesinin kastedilmeyen anlamı göz önünde bulundurulduğunda âşığın âhının havalanması anlatılmaktadır, yani îhâm-ı tenâsüp sanatı vardır. Hêva- semâ ve ebr- sehâb kelimeleri arasında müretteb bir leff-ü neşr mevcuttur.


“Bizi firâka yakıp olma gayra germ-ülfet
Revâ mı dûzahiyân-veş ‘azâb içinde ‘azâb”

= germ-ülfet: sıkı fıkı, içli dışlı
dûzahiyân: azap melekleri, zebaniler

Kurallı Cümle = Bizi firâka yakıp gayra germ-ülfet olma/ dûzahiyân-veş azâb içinde azâb revâ mı?

Günümüz Türkçesi: Ey sevgili, bizim zebânimiz gibi olup bizleri ayrılığa salıp kendin rakiplerle içli dışlı olma. Bize reva mıdır  azap içerisinde azap çekmek?

  Âşığın en büyük sıkıntısı sevgiliden ayrı olmaktır, fakat bundan daha büyük bir sıkıntı var ise o da sevgili ağyâr ile hem-hâl iken sevgiliden ayrı olmaktır. Bu beyitte aşık sevgiliye; bizi kendinden uzakta tutup düşmanlarla beraber olup bizleri cehennem ateşine atma diyor. Cehennem kelimesi geçmemesine rağmen bu anlamı “dûzahiyân” kelimesinden çıkarmaktayız. Aşığın demek istediği; sevgili başkalarıylayken benim ayrılık acısı çekmem, cehennem azabı gibidir.
  Beytin sonunda geçen “azâb içinde azâb” kelimesinde iki tane azâp
söz konusudur. Bunlardan ilki sevgiliden ayrı olmanın verdiği azap, diğeri ise sevgilinin başkalarıyla germ-ülfet olmasının verdiği azaptır.
 Dûzahiyân  ve azâb kelimeleri arasında tenâsüp ilgisi kurulmuştur. Firâk ve germ-ulfet kelimeleri arasında bir tezatlık vardır. Bu durum beytin nabzının artmasını sağlamaktadır. Bunların yanında ağyâr- dûzahiyân ve firâk- azâb kelimeleri arasında müşevveş leff-ü neşr vardır. Bu durum beyitteki çapraz ilişkiyi ve anlam bakımından tersliği desteklemektedir.


“Safâ-yı ‘âlem-i âbı çıkar temâşâya
Derûn-ı sâgar-ı meyden habâb içinde habâb”

=habâb: su üzerinde olan hava kabarcıkları

Kurallı Cümle = Derûn-ı sâgar-ı meyden safâ-yı âlem-i âbı temâşâya habâb içinde habâb çıkar.

 Günümüz Türkçesi: Kabarcık içerisinde kabarcık; âlemin safâsını görmek için, şarab bardağının derinliklerinden çıkar.

Örnek beyitler:

“Sâgar-ı rindiñ habâb-ı bâdesin taklîd içün
Zâhid-i zevk-âşinâ bir sübha-i mercân bulur”

“Pür-humâr oldugumu çeşm-i habâb ile görüp
Cür’a-efşân olarak sâgar-ı rindân aglar”

“Sanma kim bîhûdedir cûş-ı habâb-ı bâdeyi
‘Ârız-ı sâkîye sad-çeşm ile hayrândır kadeh





“Safâ-yı ‘âlem-i âbı çıkar temâşâya
Derûn-ı sâgar-ı meyden habâb içinde habâb”

 Her zaman bahse konu olan; şâirin doğadaki bir unsuru alıp işlemesi ve estetik bir şekilde şiir haline getirmesinin bir örneği de bu beyitte mevcuttur. Bir kadehe su ya da şarab ya da herhangi bir sıvı doldurulduğu zaman bardağın derinliklerinden yüzere kabarcıklar çıkar. Şâir bu durumu gözlemleyerek o kabarcıkların etraftaki insanların sâfasını görmek için çıktıklarını söylüyor. Safâ demesinin sebebi kadehin mey kadehi olmasıdır. Mey içen âlem safâ bulur.  Bu durumu Şeyh Gâlib şu mısralarla tasvir etmektedir:,

“Meyhaneyi seyrettim uşşâka matâf olmuş
Teklîf ü tekellüften sükkânı muâf olmuş
Bir neş’e gelip meclis bî havf u hilâf olmuş
Gam sohbeti yâd olmaz meşrebleri sâf olmuş
Âşıkta keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koma kadehi elinden söz pîr-i mügânındır”

 Beyitte safâ- mey arasında, sâgar- mey arasında tenasüp ilgisi vardır.


“Kadeh o dest-i muhannâda başka renge girip
Bu gûne oldu dü-bâlâ hizâb içinde hizâb”

= muhanna: eğri, çarpık, dolambaç, kınalanmış
dü-bâlâ: iki kat
hizab: boya, kına
gûne: türlü, gidiş, tarz, yol, sıfat

Kurallı Cümle = Kadeh o dest-i muhannâda başka renge girip bu gûne dü-bâlâ hizâb içinde hizâb oldu.

Günümüz Türkçesi: kadeh o kınalı elin içerisinde başka bir renge büründü ve böylelikle iki katlı renk içerisinde renk varmış gibi oldu.




“Nazîre söyle deyü ehl-i nazma ey Vehbî
Kalemle eyle bu fasl-ı hitâb içinde hitâb”

Kurallı Cümle = Ey Vehbî! Ehl-i nazma nazîre söyle deyü/ bu fasl-ı hitâb içinde kalemle hitâb eyle.
Günümüz Türkçesi: Ey Vehbî; şiir ehline karşılık söyle diye,kalemle bu söyleyişler içinde söyleyiş eyle.

 Bu beyitte geçen “hitâb içinde hitâb” ile kastedilen şey, iç içe geçmiş anlatılmak istenen bir çok şeydir.

Gazel-5
[mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün]

1 Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı ‘aşkı müzdâd et
Misâl-i ‘andelîb ol gül-ruhuñ bâgında feryâd et

2 Furât u Dicle-âsâ cûşiş-i eşk-i revânıñla
O şûhuñ cennet-i kûyun behişt-âbâd-ı Bagdâd et

3 Yeter yıkdıñ dil-i vîrânımı şimden geri yap yap
Gel ey genc-i ümîdim gel meded lutfuñla âbâd et

4 Ne hâcet pâdişâhım ‘âşıka tîg-i sitem çelmek
Niçün zahmet verirsin kendiñe agyârı cellâd et

5 Hücûm etdi derûnum hısnına ceyş-i gam-ı devrân
Mey-i pür-zûr ile sâkî pey-â-pey turma imdâd et

6 Amân ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfüñde giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et

7 Unutma gûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatıñla gâhice yâd eyleyip şâd et

ŞERH


“Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı ‘aşkı müzdâd et
Misâl-i ‘andelîb ol gül-ruhuñbâgındaferyâd et”

Kurallı Cümle = Ey dil! Bahâr eyyamıdır, figân-ı ‘aşkı müzdâd et/ misâl-i ‘andelîb ol gül-ruhun bâgında feryâd et.
Günümüz Türkçesi: Ey gönül; bahar günleridir, aşk figânlarını arttır. Bülbül gibi o gül yanaklı sevgilinin bağında feryâd et.
Örnek beyitler:
“tağıdup yâr rûhı üstine sümbüllerini
Dedi eyyâm-ı bahâr oldu vğ sevdâ demidir”
Hayretî

“ruhların devrinde bend oldı saçun zincirine
Nevbahâr içre yine dîvâne düşdü gönlümüz”

“Bahâr u ‘îd tev’em geldi bu devr-i gül ü müldür
Dönüp peymâneler gül gibi açsın tab’-ı rindânı”
Vehbî

“Gel ey sabâ yine ol gül-’izârdan ne haber
Hazân-dîde hezâr-ı bahârdan ne haber”
Vehbî

  Bahar mevsimi geldiğinde bazı hormonların fazlaca salgılanmasından dolayı insanın ruh dünyasında bazı değişiklikler meydana gelir. İçi içine sığmaz, aşık olmak ister, aşık ise aşkı artar. Bu fizyolojik bir gerçekliktir. Şair bu gerçekliğe dayanarak anlatmak istediğini anlatmıştır. Beyitte âşık gönlüne sesleniyor; yani gönül teşhis edilmiştir. Âşık gönlüne; “ ey gönlüm bahar günleri geldi aşk inleyişlerini, figânlarını arttır”. Buradan kış vakti olsa bile aşk figanlarının durmaksızın devam ettiğini anlarız.  Âşık devam ediyor; “ey gönül o gül yanaklı sevgilinin bağında bülbüller gibi feryâd et”
  Bahar gelip bağlarda güller açıldığında, bülbüller bağa gelir ve güllerin aşkından feryâd ederler. Divan edebiyâtı geleneği içerisinde sevgilinin yanağı güle benzetilmektedir. Gül-ruh sevgilinin yerine kullanılmaktadır, bu durum isti’âreye örnektir.
  Andelîb, gül, bağ, bahâr  kelimeleri arasında tenâsüp ilgisi kurulmuştur.
  Mısraların sonudaki meddli kullanım ( feryâd- müzdâd) , feryâdın uzunluğunu, kuvvetini okuyucuya hissettirmektedir.


“Furât u Dicle-âsâ cûşiş-i eşk-i revânıñla
O şûhuñ cennet-i kûyun behişt-âbâd-ı Bagdâd et”

=cuşiş: coşma
âbâd (a.i. ebed'in c.) sonsuz gelecek zamanlar.
âbâd (f.s.) 1. mâmur, şen, bayındır. 2. f. e. çokluk bildirir

Kurallı Cümle =O şuhun cennet-i kuyun(u) cuşiş-i eşk-i revânınla, Furât u Dicle-âsâ, behişt-âbâd-ı Bağdâd et.

Günümüz Türkçesi: O sevgilinin cennet köyünü, coşkulu akan gözyaşlarınla sonsuz cennet olan Bağdada erişen Fırat ve Dicle gibi et.

Örnek beyitler:
Ceyş-i gam Dicle gibi etdi akın hısn-ı dile
Geldi cûşişle Hülâgû yine Bagdâd'a meded”

“Hemân bir katresiyle ebr-i şefkat-bâr-ı eltâfıñ
Eder ‘azb ü furâta münkalib telhî-i deryâyı”

“Feleke der mi gülüñ cûy-ı sirişki var iken
Götürür ‘âşıkı Bagdâd-ı visâle ol Şat”

“Belki ma’mûr eder vâlî-i Bagdâd bizi
Dest-i ihsânı ile ba’de harâbü’l-Basra”
Vehbî


 Bu beyitte geçen Fırat ve Dicle, divan edebiyatında Bağdâd’a ulaşmaya çalışan iki nehir şeklinde ele alınır. Anadolu’nun Güneydoğu’sunu besleyen bu iki nehir, güneye doğru akarlar ve sanki Bağdad’a ulaşmak için birbirleriyle yarışırlar. Ayrıca bu beyitte edebiyâtın coğrafya ile ilgisi de görülmektedir.
  Şair bir realiteden yola çıkarak anlatmak istediğini anlatıyor.  Mübalağa sanatını da kullanarak “Fırat ve Dicle nehirleri gibi coşkulu akan gözyaşlarınla, o şuh sevgilinin köyünü sonsuz Bağdâd cennetine çevir” denilmektedir.


“Yeter yıkdıñ dil-i vîrânımı şimden geri yap yap
Gel ey genc-i ümîdim gel meded lutfuñla âbâd et”


Kurallı Cümle = Yeter, yıkdın dil-i vîrânımı, şimden geri yap yap. Gel ey genç-i ümidim gel, meded, lütfunla âbâd et.

 Günümüz Türkçesi:  ey sevgili; harab olan gönlümü yıktığın yeter, bundan sonra yap, yap… Gel ey ümit hazinem meded lütfunla beni sonsuz mutluluğa kavuştur.

 Bu beyitte âşık sevgiliye seslenmektedir. Âşık ; “ ey sevgili, benim virân olmuş gönlümü yıktığın yeter, bundan sonra yap, yap. Gel ey ümit hazînem lütuf mededinle beni âbâd et.
 Sevgili âşığa cefa etmesine rağmen, âşığın gönlünü yıkmasına rağmen, âşığın meded  umacak başka kimsesi yoktur.  İlk mısranın sonunda “yap” kelimesini iki kere tekrar etmesi, isteğinin şiddetini ifade etmektedir.
 Beyitte vîrân ve genc kelimeleri arasında tezat sanatı vardır. “Hazineler vîrânelerden çıkar” gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

“Ne hâcet pâdişâhım ‘âşıka tîg-i sitem çelmek
Niçün zahmet verirsin kendiñe agyârı cellâd et”

Kurallı Cümle =Pâdişâhım, ‘aşıka tîg-i sitem çelmek ne hâcet?/ Kendine niçün zahmet verirsin? Ağyârı cellâd et.

Günümüz Türkçesi: Ey pâdişâhım (sevgili) âşığa sitem kılıcını çekmene ne gerek var? Kendini neden yoruyorsun? Kendini yoracağına rakipleri, düşmanları cellad et.

Örnek beyitler: (Vehbî-ağyâr)

“Bûse va’d eylemiş agyâra lebinden dediler
Aradım agzını hîç etmedi ifşâ-yı sühan”

“Çeşm-âşinâlık eylemiş agyâra gamzesi
Îmâ eden de soñra o gammâzdır baña”

“Agyârı ser-i cennet-i kûyunda görünce
‘Âşıklarınıñ başına kopmaz mı kıyâmet”

“Tutkun gibi bir lu’b ile agyâra tutulma
Bu pendimi ey şûh gerek tutma gerek tut”

“Görüp mâr-ı münakkaş gibi zencîr olmuş agyârı
Emîn olmaz göñül koynumda ‘akreb oldu zer sâ’at”

“Yolumuz aldı gürûh ile şu kâfir agyâr
Yetiş ey şâh-ı cihânım meded imdâda meded”

“Yâr hem-bezm olup agyâr ile peymâne çeker
‘Âşık-ı zâr ‘abes na’ra-i mestâne çeker”

Sümbülzâde Vehbî’nin dîvânında “ağyâr” yukarıda zikretmiş olduğum beyitlerdeki gibi geçmektedir.

Sözkonusu beyitimizde tîğ ve cellâd kelimeleri arasında tenâsüp ilgisi vardır.



“Hücûmetdi derûnum hısnına ceyş-i gam-ı devrân
Mey-i pür-zûr ile sâkî pey-â-pey turma imdâd et”

=ceyş: ordu
Devrân:zaman
Derûn: iç- derin
Hısn: kale, sağlam yer
Zûr: kuvvet
Pey-a pey: birbiri ardınca, azar azar
İmdâd: yardım

Kurallı Cümle =(Ey) Sâkî ceyş-i gam-ı devrân, derûnum hısnına hücum etdi. Turma, mey-i pür-zûr ile pey-â-pey imdâd et.

Günümüz Türkçesi: Ey sâki, zamanın gam ordusu içimdeki kaleye hücûm etti. Durma sen de birbiri ardınca kuvvet dolu mey ile bana yardım et.

Örnek beyitler:

Ceyş-i gam Dicle gibi etdi akın hısn-ı dile
Geldi cûşişle Hülâgû yine Bagdâd'a meded”

“Hatt-ı kâfir-kîşi hüsnüñ hıttasından kıl tırâş
Mülketinde ceyş-i küfrü şâh-ı İslâm istemez”

“Vehbiyâ hâne-hârâb-i sitem olduñsa ne gam
Kimseniñ yapmadıgı işleri bir âh yapar”

“Hem sâkî vü hem mutrib-i rengîn negamım var
Mahbûb ile mey içmeden özge ne gamım var”

“Gam yemez ol kim mey-i cân-bahşı bî-pervâ içer
‘Ömrü artar dem-be-dem âb-ı hayât-efzâ içer”

“Leb-rîzdir şarâb-ı gamıñla piyâlemiz
Pür-hûn biter fezâ-yı mahabbetde lâlemiz”

“Ne keyfiyyet ki gamdan olmadım bir lahza âzâde
Cihânda olmayınca tâ esîr-i neş’e-i bâde”

 Söz konusu  beyitte  anlatılmak istenen durum  savaş sahnesinden örnekle anlatılmıştır. Zamanın en kuvvetli ordusu olan gam ordusu, aşığın gönül  kalesine hücum etmiştir. Bu saldırıya karşı aşık sâkîye seslenmektedir. “ey sâkî, durma, ard arda vereceğin şarab dolu kadehlerinle bana yardım et “ demektedir.
 Derdin dermanı meyhânede aranır. Hâlâ hayatta olan Veysel ÖKSÜZ şöyle demektedir:
“Dün gece ye’s ile kendimden geçtim
Teselli aradım meyhânelerde
Baht-ı dûn elinden bir bâde içtim
Ol neş’e kalmamış peymânelerde”

 Meyhâneler gam ordularına karşı âşıkların güç buldukları yerdir.
  Hücûm, hısn, ceyş, imdâd kelimeleri arasında tenasüp ilgisi vardır. Mey, sâkî, pey, devrân kelimeleri arasında da tenâsüp ilgisi vardır.


“Amân ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfüñde  giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et”

=tersâ: Hiristiyan
Kayd: bağ
Giriftâr: tutulmuş, yakalanmış, esir
Mürüvvet: insaniyet, mertlik, yiğitlik

Kurallı Cümle =Ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfünde giriftârım, amân! Kâfir, esîr oldumsa da mürüvvet yok mu, âzâd et.

Günümüz Türkçesi: Ey Hiristiyan’ların şâhı kâfir sevgili, saçlarının bağına yakalanıp esir olduysam bile sende hiç mertlik, insanlık, acıma yok mu? Beni âzâd et.

Örnek beyitler:
O tersâ şûhunuñ hep zülfüne dil-besteyiz Vehbî
Ne hikmetdir cihân bir rişte-i zünnâra baglanmış”

“Bir mug-beçe evrâk-ı dili kıldı perîşân
Ol mushafı hayfâ kef-i tersâya düşürdüm”

“Âh kim agzım sulandı seyr ederken Sakız'ı
Buse va’diyle şeker çiynerdi bir tersâ kızı”

“Temâşâ etse ol rûh-ı musavver şûh-ı tersâyı
Atar âgûşdan Meryem Ana tasvîr-i ‘Îsâ'yı”

“Gûşe-i meyhânede gerçi esîr-i bâdeyim
Zâhidâ ancak gam-ı eyyâmdan âzâdeyim”

“Düşmüş şikenc-i zülfüne bir sîm-gerdeniñ
Olmuş esîr-i gam şeh-i mâlik-rikâb iken”

“Kayd-ı zülfünden esîr olsun edip Vehbî-i zâr
O giriftârı sakın eyleme âzâde meded”

“Pîç ü tâb-ı ‘aşkdan âzâde-ser olmaz göñül
Turrası mâdâm böyle çîn-ber-çîn olmada”
Vehbî



 Bu beyitte sevgilinin saçlarının tuzağına düşmüş âşık portresi çizilmiştir. Sevgilinin saçlarına takılıp kalan âşık, “ ey hiristiyanların şâhı olan sevgili, saçlarına esir olup kaldıysam bile acıman yok mu beni âzâd etmez misin?” diyor.

“Amân ey şûh-ı tersâ kaydzülfüñde  giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et”

 Kayd- âzâd ve zülüf- kâfir( kastedilmeyen anlamı-siyah) arasında müşevveş leff-ü neşr vardır. Ayrıca tersâ ve kâfir arasında tenâsüp ilgisi vardır. Giriftâr kelimesi ile çekilen sıkıntı ve âşığın içer,sinde bulunduğu müşkül hâl ifade edilmektedir.

“Unutma gûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatıñla gâhice yâd eyleyip şâd et”

= peyâm : haber, başkasından alınan bilgi
Kurallı Cümle =Gûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzunu unutma. Gâhice peyâm-ı vuslatınla yâd eyleyip, şâd et.

Günümüz Türkçesi:  Ey sevgili, ayrılık köşesinde bu hüzünlü Vehbî’yi unutma, arada sırada kavuşma haberlerinle beni yâd eyleyip şâd et. (mutlu et)
Örnek beyitler:
“Berîd-i âh gidip gelmek üzre ey Vehbî
Peyâm-ı vuslata dâ’ir nigârdan ne haber”
“Sabâ ile vezân etdim Sebâ'ya Hüdhüd-i şevki
Getirseydi dile bârî peyâm-ı vuslat-ı yârı”
                                                                 Vehbî


  Vehbî bu beyitte sevgiliye seslenmektedir. Beytin muhatabı sevgilidir. Sevgiliye; “beni ayrılık köşesinde unutma, bana arada sırada vuslattan haber verip beni mutlu et” diyor. Şâir bu beyitte mahzun, üzgün, ayrılık köşelerinde kalmış, sevgiliden haber bekleyen bir âşık portresi çizmektedir.
  Unutma gûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatıñla gâhice yâd eyleyip şâd et

Hicrân- vuslat ve mahzûn- şâd kelimeleri arasında müretteb leff-ü neşr vardır. Müretteblik, beytin genel anlamını desteklemektedir. Vuslat haberi gelmesi konusunda muvaffakiyet duygusunu desteklemektedir.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder